SelamKedi
2 Ocak 2012 Pazartesi
11 Aralık 2010 Cumartesi
Temel İçgüdü
Cinsel açlığın da, bedensel açlık gibi –daha doğrusu karnın aç olma durumu gibi- doğal bir his olduğunu unutuyoruz çoğu zaman. Aç bir mide ve ağzına kadar dolu bir buzdolabıyla insan açlığa ne kadar karşı koyabilirse, milyonların yaşadığı bir şehirde insan sevişme arzusuna o kadar karşı koyabilir. İyi ya da kötü, insan bir şekilde beslenmelidir. Oysa bazıları, annelerimizin “Neden dışarıda yemek yedin, evde mis gibi pilav üstü kuru vardı...” bikbiklemesi boyutuna taşır işi. Belki de zaten gözden kaçan, insanın artık pilav üstü kuruya talim yaşamak istemeyişidir.
Görünenden çok fazla ateist var Türkiye’de ve dünyada. Ateizm destekçisi bir grubun sloganı olan “Şimdilik yalnız olabiliriz, ama yanlış değiliz.” sözü, konuyu çepeçevre sarmakta. Toplumun kabul ettiği doğrulardan ve bu doğrulara boyun eğmeyen özgür ruhlara uyguladığı sindirme politikasından korkan pek çok kişi, saklanıyor. Ne düşündüğünü ifade etmekten kaçıyor. Oysa içten içe ya da alanen ateizmi yaşayan kimseler çok iyi biliyor ki hayat, içi boş inançlar uğruna çöpe atılamayacak kadar kısa ve ne yazık ki, sahip olduğumuz tek şey de bu. Bundan başka bir hayat yok.
Sanırsam, bu dünyada bazılarımızın iman etmekten daha önemli işleri var. Mesela hayatın tadını çıkarmak, mesela sevmek ve sevişmek... Öyleyse neden “nefis” denen şeyi kontrol altına alma çabasıyla harcanıp gitsin bu kısacık ömür? Nefse hakim olmanın bir erdem olduğuna inanan bir kitlenin karşısında, zevke tapan bir güruh var ve bu insanlar bizim zannettiğimizden çok daha fazlalar.
Tek hücreli canlılaın bile bölünerek gerçekleştirdikleri “soyunu sürdürme” olayını, insan gibi karmaşık ve soyunun devamı için ikiye bölünmekten çok daha zor işler başarması gereken bir türün bu içgüdüsü neden bu kadar yanlış olsun? Neden kontrol edilmek zorunda olsun? Hatta işin özüne inecek olursak, insan toplumunda neden yalnızca kadının cinselliği kilit altında tutulmalı?
Bu sorulaın çok basit birer cevabı var. Bu cevabı gözümüzün aldığı her yerde görüyoruz. Televizyonda, internette, reklam panolarında, gazete ve dergilerde... Kapitalizm. İlk başta biraz uzaktan uçulmuş gibi görülse de, homo sapiens sapiens türünün dişinin özgürce çiftleşmeyi bıraktığı an, özel mülkiyetin başladığı ana denk gelir. Özel mülkiyet kavramının ortaya çıkması, miras kavramını da beraberinde getirmiştir ve kadınların mal sahibi olamadığı bir toplumda babadan oğla aktarılacak mallar için öncelikle bu çocuğun babasının kim olduğunu bilinmelidir. Ne yazık ki, o zamanlar henüz DNA testi icat edilmediği için, bir çocuğunun “piç” olmasını engellemekte tek yol kadının cinselliği bir ve tek erkeğe indirgemekten geçmiştir.
Şansa bakın ki, artık insanın Ay’da yürüdüğü bir çağda yaşıyoruz (her ne kadar bunun da bir kurmaca olduğu iddia edildiyse de). İnsanoğlu, medeniyet yolunda çok yol aldı, ama maalesef evrim, insanın alet kullanabilme başarısı kadar hızlı gelişmiyor. Ateşin bulunmasından Hiroşima’ya atom bombası atılmasına kadar medeniyet sayısız aşamadan geçtiyse de, günümüz insanının vücudu mağara duvarına resimler yapan atalarımızın vücuduyla ve hatta büyük ölçüde farelerin, balıkların ve hatta bitkilerin vücutlarıyla aynı mantıkla çalışmaktadır. Üremek istiyoruz.
Siz ister seksi bir günah olarak, ister bu içgüdüye karşı koyamamayı zayıflık olarak görün mi bir organik madde gölünde ortaya çıkan ilk tek hücreli canlıdan beri süregelmiş içgüdüyü değiştiremezsiniz. Yapabileceğiniz tek şey, Tanrı adına, toplum adına, devlet adına, mülk adına kurallar koymak ve bu kuralların ayaklar altına alınmasına tanık olurkan, hayatlarınızı kendinize zindan etmektir. Gelin, kırın şu içinde yaşadığınız steril fanusu ve gerçek dünyaya, maddenin dünyasına bir adım atın. Zira insan oğlu bir inanç fanusunda yaşamak için yaratılsaydı, orada doğardı. Oysa dünya adını verdiğimiz bu küçük evren, her gün şehvetle yeşermekte ve tomurcuklanmaktadır.
Görünenden çok fazla ateist var Türkiye’de ve dünyada. Ateizm destekçisi bir grubun sloganı olan “Şimdilik yalnız olabiliriz, ama yanlış değiliz.” sözü, konuyu çepeçevre sarmakta. Toplumun kabul ettiği doğrulardan ve bu doğrulara boyun eğmeyen özgür ruhlara uyguladığı sindirme politikasından korkan pek çok kişi, saklanıyor. Ne düşündüğünü ifade etmekten kaçıyor. Oysa içten içe ya da alanen ateizmi yaşayan kimseler çok iyi biliyor ki hayat, içi boş inançlar uğruna çöpe atılamayacak kadar kısa ve ne yazık ki, sahip olduğumuz tek şey de bu. Bundan başka bir hayat yok.
Sanırsam, bu dünyada bazılarımızın iman etmekten daha önemli işleri var. Mesela hayatın tadını çıkarmak, mesela sevmek ve sevişmek... Öyleyse neden “nefis” denen şeyi kontrol altına alma çabasıyla harcanıp gitsin bu kısacık ömür? Nefse hakim olmanın bir erdem olduğuna inanan bir kitlenin karşısında, zevke tapan bir güruh var ve bu insanlar bizim zannettiğimizden çok daha fazlalar.
Tek hücreli canlılaın bile bölünerek gerçekleştirdikleri “soyunu sürdürme” olayını, insan gibi karmaşık ve soyunun devamı için ikiye bölünmekten çok daha zor işler başarması gereken bir türün bu içgüdüsü neden bu kadar yanlış olsun? Neden kontrol edilmek zorunda olsun? Hatta işin özüne inecek olursak, insan toplumunda neden yalnızca kadının cinselliği kilit altında tutulmalı?
Bu sorulaın çok basit birer cevabı var. Bu cevabı gözümüzün aldığı her yerde görüyoruz. Televizyonda, internette, reklam panolarında, gazete ve dergilerde... Kapitalizm. İlk başta biraz uzaktan uçulmuş gibi görülse de, homo sapiens sapiens türünün dişinin özgürce çiftleşmeyi bıraktığı an, özel mülkiyetin başladığı ana denk gelir. Özel mülkiyet kavramının ortaya çıkması, miras kavramını da beraberinde getirmiştir ve kadınların mal sahibi olamadığı bir toplumda babadan oğla aktarılacak mallar için öncelikle bu çocuğun babasının kim olduğunu bilinmelidir. Ne yazık ki, o zamanlar henüz DNA testi icat edilmediği için, bir çocuğunun “piç” olmasını engellemekte tek yol kadının cinselliği bir ve tek erkeğe indirgemekten geçmiştir.
Şansa bakın ki, artık insanın Ay’da yürüdüğü bir çağda yaşıyoruz (her ne kadar bunun da bir kurmaca olduğu iddia edildiyse de). İnsanoğlu, medeniyet yolunda çok yol aldı, ama maalesef evrim, insanın alet kullanabilme başarısı kadar hızlı gelişmiyor. Ateşin bulunmasından Hiroşima’ya atom bombası atılmasına kadar medeniyet sayısız aşamadan geçtiyse de, günümüz insanının vücudu mağara duvarına resimler yapan atalarımızın vücuduyla ve hatta büyük ölçüde farelerin, balıkların ve hatta bitkilerin vücutlarıyla aynı mantıkla çalışmaktadır. Üremek istiyoruz.
Siz ister seksi bir günah olarak, ister bu içgüdüye karşı koyamamayı zayıflık olarak görün mi bir organik madde gölünde ortaya çıkan ilk tek hücreli canlıdan beri süregelmiş içgüdüyü değiştiremezsiniz. Yapabileceğiniz tek şey, Tanrı adına, toplum adına, devlet adına, mülk adına kurallar koymak ve bu kuralların ayaklar altına alınmasına tanık olurkan, hayatlarınızı kendinize zindan etmektir. Gelin, kırın şu içinde yaşadığınız steril fanusu ve gerçek dünyaya, maddenin dünyasına bir adım atın. Zira insan oğlu bir inanç fanusunda yaşamak için yaratılsaydı, orada doğardı. Oysa dünya adını verdiğimiz bu küçük evren, her gün şehvetle yeşermekte ve tomurcuklanmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)